Princess Mononoke ✅ 85

by Hayao Miyazaki, 1997, 2h14min

Hayın insanlar. Böyle filmler izleyince kendimi druid gibi, bir orman şamanı gibi hissediyorum. Sonra bana niye medeniyeti sevmediğimi soruyorlar (kimse böyle bir şey sormadı) sırf bu yüzden işte. Medeniyet hoşgörüden yoksundur, yükselmenin tek yolu nefretin yolu yoludur. Nefrete sahip olmadan ne daha fazlayı isteyebilirsin ne rekabeti ne hırsı ne de gelişmeyi. Sadece pozitif saiklerle ilerlemek insan türü için imkansız.

Neyse bu mavraları daha önce de yazmışımdır garanti o yüzden tekrara gerek yok asıl yazılması gerekn Japonların ne kadar iyi hikaye anlatıcıları olduğu olmalı. Konuya hakim değilim ama sanırım bu film temelinde bir Japon efsanesi ya da masalı yani eskiden yoksa bile şu an öyle kesinlikle. Eminim ki pek çok millette böyle hikayeler vardır sorun bunu farklı formlara sokup sonsuzlaştırmakta ve günümüz özelinde de bunlar birer kültür ürünü çıkarmakta. Tabi Japonlar bu konuda biraz şanslılar bu çizim, manga ve anime kültürü biraz kültürel benliğe işlemiş ve kültürel geçmişi de eski olan, direkt olarak kendilerine özel medyumlara sahip olmaları avantajı hissediliyor. Ama insan yine de diğer milletlerin bu konularda ne kadar beceriksiz olduğu görüşünden kendini geri tutamıyor. En basitinden animistik bir köke sahip şamanlarla dolu kurt siktiğimiz efsanelere sahip türk milletinde buna benzer 100 tane hikaye masal vardır ama geçtim animasyon yapmayı film yapmayı hatta çizgi roman yazmayı şu an kaç tanesini millet olarak biliyoruzdur. Tabi bu konuda Türkiye özelinde son yıllardaki kültürel kimlik ve kültürel hegemonya değişimi de oldukça etkili ama istediğimiz kadar geri gidelim elle tutulur bu yöne kanalize olmuşluk yok. İslam öncesi ya da sonrası, bu topraklarda ya da başka coğrafyalarda ürettiğimiz bizim olan çok güçlü hikayelerimiz anlatılarımız var ama bırak bunları dünyaya göstermeyi kendi içimizde bile dolaşıma sokamıyoruz. Konunun güncel politik sebebine değindim ama yine onunla paralel olarak toplumsal bir zeka geriliği de oldukça hakim bu dönem. Bir de konu Türkiye ve Türk toplumu milletin kendine Türk diyen ya da bu coğrafyada yaşayan herhangi biri olunca bu kadar hikaye ve yaşanmışlık sonrası çok ama çok daha akıllı bir insan grubu bekliyor insan ama gerçek tam tersi niyeyse. 

Film boyunca nefrete karşı savaşan biri olduğumu hayal ettim, daha realist bir versiyonda tabi. İster istemez de önce Türkiye'den başladım hatta Türkiye'den çıkamadım çünkü bir dünyaya yetecek kadar nefret sorunumuz var maşallah. Bırak dünyayı Türkiye'yi bile birazcık olsun nefretsizleştirebileceğime dair pek bir inanç oluşmadı içimde ama bu deneme biraz olsun bunu gerçekten deneyen ve denemiş insanları daha iyi anlamama sebep oldu diyebilirim. Onlar her kimse idiler bunun zaten gerçekleşmeyeceğini bilerek işe başlamışlar. Maksat safları belli olsun, ne oncudurlar ne buncu, bırak kendileri için bu yola çıkmayı başkaları için bile bu yola başlamazlar. Onun yerine salt romantik belki biraz da ilahi bir görüşle mutlak amaç için çalışırlar. Amacın adı barış, sevgi, özgürlük, anlayış ya da tonla farklı şey olabilir ama ne olduğu gram önemli değildir. Önemli olan insanlık kabuğunu üstünden atıp sadece bir araç haline gelmek ya da daha doğrusu sadece bir duygu bütünü haline gelmektir. O mutlak amaca hareket eden insan olarak kendimi hayal edemiyorum kendimi insanlık kabuğumu yırtıp sadece bir duygu yumağı olarak göremiyorum çünkü ben ilk başta kendimi insan olarak göremiyorum. Belki önce her şeyden nefret etmek gerek ki sevmeyi görebilmeli ondan sonrada onun uğrunda kimliğinden vazgeçilebilmeli. Ama ne yazık ki yoğun duyguların sahibi değilim. Nefret gibi bir yoğunluğa hiç giremedim açık konuşayım son dönemde hissettiğim şeyleri hissettiğimden bile emin değilim. Yani demem o ki insan kabuğunu yırtmak için önce insan olmak gerekli. Sahi ben aslında neyim. 


85
05.12.2022

























Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Magicka ❌

Golden Compass ✅ 78

Hangover ✅ 64