Kader ✅ 78

 by Zeki Demirkubuz, 2006, 1h43min


Yeraltı'ndan daha iyi film ama bu adamın filmleri hep bir eksik yani en azından şu ana kadar izlediklerim hep öyle bir his verdi. Temalar iyi duygular iyi olaylar iyi ama iş ne zaman sunuşa geliyor bir şeyler saçmalıyor, karakterler sığlaşıyor duygu dünyası daralıyor. Karakterler gerçekliklerini kaybediyor ve araçlaşıyorlar. Neyin aracı olduklarını anlamakta oldukça güç çoğu zaman. Ne yönetmen, ne hikaye, ne olaylar da karakterlerin önüne geçemiyorlar hep karakterler ana planda olunca daha bir göze batıyor bu araçlaşma. 

Kader beklemediğim derecede gerçek bir film. Her ne kadar karakterleri sığlaştırıp araçlaştırsa da genel çerçevede hep o hikayesini duyduğumuz hayırsız evlat hikayesini oldukça doğru bir bütün içinde oluşturuyor. Çerçeve ve hikaye o kadar iyi birleşiyor ki normalde kopukluk diye laf edeceğim zaman atlamaları burada hiç göze batmıyor aksine bilmem kimin oğlu ne yapmışlı başlaya gün muhabbetlerinde hikaye yıllar süren bir süreç içerisinde anlatılıyormuş hissini bana geçiriyor. Burada çerçeveye eklemlenen bir diğer gerçeklikse hem toplumsal hem bireysel olarak kendi duygularına hakim olmayı ve onları tanımayı bilmeyen insanların aşk gibi sevgi gibi ya da ihtiras gibi duygulara olan mahkumiyetini çok gerçek anlatıyor. 

Bu öyle ya da böyle dünyanın ama özellikle ülkemizin bir yerlerinde hep yaşanan tekrar eden bir hikaye. Filmin burada filmcilik yapıp kendi akılcılığını empoze etmek yerine olayları kendi akışına bırakması da ayrıca takdire şayan. Hem Bekir hem Uğur onlarca kez mantıklı seçimler yapıp herkes için daha iyi bir ortam yaratabilirlerdi ama burada gerçek olan ve doğru olan anlık veya sürekli duygulara hislere mahkum olmak, İzmir'e Sinop'a Konya'ya Kars'a, gitmek bileklerini kesmek, evlenmek, şiddet uygulamak, kaçmak, geri gelmek, alkole vurmak, ota düşmek vesaire vesaire ama sürekli olarak hislerinin kurbanı olmak. 

Kendimi Bekir'in yerine koyuyorum. Babamın dükkanında uyuyorum, uyanıyorum karşımda bebek gibi güzel bir karı, anında vuruluyorum, araştırıyorum falan iyice aşık oluyorum, sevgilisi olduğunu öğrenip yıkılıyorum ama bir yandan da kıskanıp daha fazla bağlanıyorum sonra kız bir daha geliyor, sanırım seni arkadaş görüyor ilk lafım sana aşık oldum olmazdı. Tabi öyle olunca da bu film olmazdı. Belki Uğur'un ona aşık arkadaşı olurdum ama bu kadar kendimi duygularıma esir etmezdim herhalde. İşte filmde bir şeyleri hem normal hem de filmin karakteri kılan şey bu duygulara karşı mahkum olma durumu. Tüm göz önündeki karakterler bu duruma yatkınken Bekir belki bir iyi aile çocuğu olarak duygularına karşı güçlü durabilir gibi diyorsun ama hem bu iç gerilimin yarattığı kırılma hem de duyguların en güçlüsü aşka mahkum olma birleşince iyiden iyiye götü başı dağıtıyor. Halbuki hissettiği şey daha doğrusu bizim gördüğümüz şey bence aşk değil ihtiras. Ama tabi bunun ekranda böyle görünmesi Bekir'in de öyle hissettiği anlamına gelmeyebilir. Bekir'le Uğur arasındaki cinsel ilişkinin de ekranda hiç gözükmemesi de ihtirasa bağlı bir mahkumiyeti daha bir ima ediyor gibi geldi. Bekir Uğur'la bir şeyler yaşıyor gibi değil sanki onun evcil hayvanı gibi. Nereye bıraksa ne yaparsa ne kadar kötü davranırsa davransın bir şekilde geri dönen bir evcil hayvan, hislerine öyle bir mahkumiyet. Sonuç olarak ben bu deneyimin içinde kendimi kaybedebiliyor ve bunu oldukça değerli buluyorum. Son bir ek twitterdaki editler filmden daha iyi olabilir aynı kulvarda olmasalar bile.



78
04.07.2023

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Magicka ❌

Golden Compass ✅ 78

Hangover ✅ 64